Biraz Terapi Alır mıydınız? Neden Terapistinizle Konuşmak Arkadaşınızla Konuşmakla Bir Değildir?

Günümüzde toplumun terapiye yönelik önyargıları geçmişe nazaran azalmış olsa da, terapi hakkında keskin yargılara sahip kişilerin sayısı az değil.

Çevrenizde duymuşsunuzdur;

Ben deli miyim psikoloğa gideyim?

Deliler psikoloğa gider.

Terapistle konuşcam da ne olacak, ben (buraya bir yakınınızı ekleyiniz anne, baba, arkadaş vs.) ile konuşmayı tercih ederim.

Boşver psikoloğu, sen gel bana anlat! Verdiğin paraya değmez!

Herkesin her an terapiye ihtiyacı olmayabilir ancak kendimizi terapiden mahrum ettiğimizde en değerli olan şeyi olan zamanımızı, düşük farkındalık seviyesinde olumsuz düşünceleri savuşturmaya çalışarak geçiriyoruz.

Terapi, saf mutluluk, pembe bulutlar ve gökkuşakları vadetmiyor. Vadettiği daha önemli bir şey var. İçgörü.

Biraz metaforik konuşmak gerekirse terapide sörf yapmayı öğreniriz. Yani rüzgarı ve dalgayı (bedeni, duyguları) değerlendirmeyi,  kısıtlı olan süremize anlam katacak, hayattan aldığımız tatmini arttıracak duruşu, manevraları nasıl hayata geçireceğimizi..

Çevremiz, bedenimiz ve duygularımız devamlı bir şekilde değişirken, dalgaların tepesinde kalmaktan ve bunun keyfini çıkarmaktan bahsediyorum.

Uzun yıllardır felsefe ve psikolojiyi bir araya getirerek tam da bahsettiğim gibi, yaşama ve insan olma sanatı üzerine seminerler düzenleyen School of Life Londra bu defa da bu meseleye değinen bir video hazırlamış.

Video konuyu güzelce özetliyor ancak henüz Türkçe alt yazı eklememişler. Ben de üşenmedim, tamamını çevirdim 🙂

Bizi terapiyi denemekten alıkoyan bir ton şey var. Bir terapistle görüşmek için az da olsa deli olmamız ya da aşırı büyük bir problemle karşı karşıya kalmış olmamız gerektiğine inanıyoruz.

Terapinin sadece fazlasıyla rahatsız bir azınlık için olmadığını anlamak güç olabilir.

Terapi herkes içindir.

Çünkü esasında kaygılanmak ya da ilişkinizde problemler yaşamak, aile hayatı ya da kariyer hakkında ne yapabileceğinizi bilememek gibi şeyler olukça olağan durumlar.

Yani işin aslı, terapiye gitmeye hak kazanmak için ihtiyacınız olan tek şey normal bir insan olmak.

Bunun yanında bir de terapinin tuhaflığından çekinme konusu var.

Karşınızda hiç tanımadığınız birisi var ve sizden iç dünyanızı olduğu gibi önüne sermenizi bekliyor.

Niye bir arkadaşımla konuşmayayım ki?

Çünkü öncelikle arkadaşlar doğru dürüst bir ‘dinleme’ eğitiminden geçmiş kişiler değil. Siz de fark etmişsinizdir, bir arkadaşla konuşurken konuşmanız bölünüp durur.

İkinci olarak da, bazen aslında sizin hakkınızda hiçbir şey bilmeyen ve herhangi bir beklentisi olmayan birine olan biteni anlatmak daha kolaydır.

Dahası, bir terapist sizi yargılayacak son kişidir!

Terapistlerin zihninde normal insan dediğimiz şey, toplum içerisinde algılanandan çok daha geniş bir şeydir. Terapistler her birimizin ne kadar farklı ve süprizlerle dolu olduğumuzu bilirler. Özellikle cinsellik ve kaygı konularında!

Aldıkları eğitim hem kendi zihinlerinin hem de başka zihinlerin derinliklerine inmelerini sağlar. Bunun sonucu olarak, terapistler  ne kadar şaşırtıcı olabileceğimizi bilirler.
Bu onları korkutmaz, aksine heycanlandırır ve motive eder. Zaten bu insanlar bu yüzden terapist olmuştur. Sonuçta bu insanlar ruh sağlığıyla ilgilidirler, bu da birilerine yardımcı olmak manasına gelir.

Bir de ücret meselesi var. Çok para değil mi?
Aynı ücrete arkadaşlarınızla akşam yemeğine çıkabilirdiniz… Hem göze çok gibi görünüyor ama bir yandan da çok değil. Bu tamamen verdiğiniz değer ile ilgili bir şey.

Meselenin özü  şu;

Terapi değerlidir, çünkü yaşadığımız problemlerin çoğunun arkasında zihnimizin nasıl çalıştığına dair yeterince içgörü sahibi olmamak yatar. Aslında ne istiyoruz? Neyden korkuyoruz? Neden bu şekilde davranıyoruz?  Neden bazı duygular bize çok ağır geliyor?
Terapinin hedefi kendimizi tanımaktır.

Sizi dikkatle dinleyen birinin karşısında haftalarca konuşmak sizi zihninizin derinliklerine indirerek içgörü edinmenizi sağlar. Böylelikle bazı kalıplar ortaya çıkar, ilişkilere nasıl yaklaştığınızı ya da kayıplarla nasıl baş ettiğinizi, yıllardır ablanıza ya da babanıza karşı hissettiğiniz kıskançlığa yaklaşımınızın nasıl işinize gelmediğini anlamaya başlarsınız. Bunlar hep terapi konularıdır.

Nasıl yaşayacağımızı bilmek doğuştan sahip olduğumuz bir içgüdü değildir. Bir becerdir.  Bu beceriyi edineceğimiz en iyi yer, biraz tuhaf ve alışılmadık da olsa aslında oldukça derin ve verimli bir ortam olan terapi odasıdır.

Terapiye gitmek rahatsız olduğunuzun göstergesi değildir. Aksine, akıl sağlığının ve kendi ruhunuzla kurduğunuz yetişkin ilişkinin ilk göstergesidir.

Published by isilsansoy

Psychotherapy and EMDR in London

%d bloggers like this: