Terapistlik, güzel olduğu kadar zor da bir zanaat. Günlerimiz genellikle olumsuz yaşantıların içinde, kemikleşmiş olumsuz inançları sorgulamakla, gerçekten çok acı ve zor durumlar yaşayan insanlara eşlik ederek geçiyor.
Her hafta onlarca kişinin en karanlık anılarıyla, en derin yaralarıyla bağ kurup tükenmeden mesleğe devam edebilmek için bizim kendimize çok iyi bakıyor olmamız lazım.
Ruhsal kapasitemizi düşürmeden, temiz ve geniş tutmak, kaliteli yaşam sanatının ustası olmaktan geçiyor. Terapist olmanın getirdiği en büyük sorumlulukardan bir tanesi tam olarak bu.
Bu yazıda, Londra’da yaşayan bir Türk terapist olarak kendi ruh sağlığımı nasıl koruduğumun ip uçlarını veriyor olacağım.
Bu öneriler, zaman zaman ruhunun daraldığını hisseden herkesin hayatına rahatlıkla entegre edilebilir.
1- Aktif bir sosyal hayatınız olsun!
Terapistlerin zaman zaman içine düştükleri bir durum (ben de dahil) terapistlik rolünü 7-24 üstlenmiş olmaktır. Kendilerinden hep aklıbaşında, sakin ve anlayışlı olmaları beklenir, ancak bu sürdürülebilir bir pozisyon değildir.
Biz terapistler de insanız, biz de üzülüyor, kızıyor, saçmalıyor, ağlıyor, hatalar yapıyoruz. Zaten böyle olmasak insan olmayı derinlemesine tecrübe edip özümseyemez, karşımıza çıkan durumları anlamaz ve hatta yadırgar olurduk.
İnsan olma tecrübesini dibine kadar yaşarken, bizim de yanımızda duracak arkadaşlara ihtiyacımız var.
Hayatınızda; sık görüştüğünüz, birlikte eğlendiğiniz, dertleştiğiniz, sizi terapist olarak değil de olduğunuz gibi kabul eden bir kaç kişi olması yeterli. Buradaki püf noktası, bu kişilerle birlikteyken ‘terapist’ olmak zorunda olmamanız.
Terapistlerin çoğu, kişisel ilişkilerinde sınır çizdiklerinde ya da öfkelerini ifade ettiklerinde partner ya da arkadaşlarından şu lafı duyarlar ve bundan nefret ederler:
”Biraz anlayış göster, bi de terapist olacaksın!”
Öfke insana dair bir duygudur, terapist de her tür duygunun insanıdır ve duygularının farkındadır. Kendinize sizden terapistlik beklemeyen arkadaşlar edinin. Sizi öfkenizle, acınızla, depresyonunuzla kabul etsinler, öyle sevsinler, ruhunuz genişlesin.
2- Kişisel Terapi
Her terapistin bir terapiste gittiğini, en azından gitmesi gerektiğini biliyor muydunuz?
Psikoterapist olma süreci oldukça uzun bir süreç. Teorik ve pratik eğitim bir kenara dursun, bu sürecin en öğretici yanlarından bir tanesi de kendi terapistimizle olan ilişkimiz.
İngiltere’de terapistlerin eğitim sürecinde terapiye gitmeleri mecburi. Türkiye’de de tanıdığım terapistler mecbur olmasalar da kendi terapilerine gitmeyi eksik etmiyorlar.
Terapistin kendi duygularını, motivasyonunu iyi anlaması ve kendi yaşantısından beklentilerini devamlı analiz edip bu doğrultuda bilinçli hareket etmesi, duygusal ihtiyaçlarını gidermesinde önemli rol oynayacak, mesleğini ve yaşantısını daha kaliteli hale getirecektir.
Kısacası, terapist olsanız da olmasanız da terapiye gidin!
3-Gym-Yürüyüş- Egzersiz!
Her şey duygu düşünceden ibaret değil. Varoluşumuzun büyük bir kısmı da bedenimizin içinde vuku buluyor. Şehir hayatında çoğumuzun günü genelde oturarak geçiyor. İçimizde biriken enerji bazen kendini çeşitli şekillerde stres ve sıkıntı olarak ortaya koyabiliyor.
Hareket etmenin beyin üzerindeki güzel etkileri üzerine bilimsel vaaz vermeyeceğim.
Şahsi tecrübem, seanslara başlamadan gyme gitmek, ofise bisikletle gitmek ya da yürümek, seanslarda kendimi daha sakin, geniş ve dengeli hissetmemi sağlıyor. Duyguları taşıma kapasitem geniş kalıyor.
4- Kendinizi şımartın
Hazır gymden bahsetmişken, gymdeki en güzel şeylerden bir tanesi de sauna! Sauna bedenimizi ısıtır, gevşetirken bağşıklık sistemimizi de güçlendiriyor. Hasta olacak gibi olduğunuzda saunada 10 dakika geçirin, ertesi gün bomba gibi olacaksınız.
Bedeninize iyi bakın. Bugün kendime nasıl bir iyilik yapabilirm? Bana ne iyi gelir? gibi soruları sık sık kendinize sorun.
5- Uyku da bu anlamda çok önemlidir. Bazı günler, kendime nasıl bir iyilik yapabilirim sorusunun cevabı 9’da yatıp uyumak olabilir. Uyku konusunda kendinize karşı cömert olun. Gün içerisinde zihnimize aldığımız tonlarca bilginin ayıklanıp, derlenip toplandığı saatler uyuduğumuz saatlerdir.
Uyku hijyeninize ayrıca dikkat etmelisiniz. Yatağınız, yatak odanız, uykunuzu en rahat şekilde uyuyup sabah güne enerjik başlamanızı sağlayacak detaylara sahip olsun. Yatak, yastık, yorgan, ışık, ses, lavanta…Size ne iyi gelecekse. Kendinizi rahat ettirme konusuna özen gösterin.
Uyku öncesi, uykunuza kötü gelecek şeylerden; ağır yemekler yemek vb. kaçının. Yatmadan sıcak bir şeyler içmek istiyorsanız, kafein içeren çay-kahve vb şeyler değil de sizi rahatlatacak bitki çayları için. Benim tercihim ıhlamur.
6- Mindfulness (Farkındalık)- Mindfulness’dan daha önce Mini Terapi paylaşımlarında bahsetmiştim. İçinde bulunduğumuz anın, beden duyumlarımızın farkında olmak, hele ki bedenimize iyi bir şey deneyimletirken (mesela sauna) pozitif etkileri kat kat arttıracaktır. Saunaya gitmek zor geliyorsa aynı etkiyi evde sıcak banyolar yaparak da yaratabilirsiniz.
Saunada ısınan bedeninize, gevşeyen kaslarınıza odaklanmaktan daha güzel bir zihin boşaltma yöntemi yok. Hele kışın!
Bahar, yaz ayları için daha güzel olan yöntemi bir sonraki maddede anlatayım!
7- Park Yürüyüşleri- Doğayla bağ kurun!
İçimizin en sıkıştığı anlarda, özellikle ölüm, anksiyete ve benzeri konular hayatımızda ön plandaysa, bunların en güzel ilacı bir parçası olduğumuzu sıklıkla unuttuğumuz doğayla yeniden bağ kurmak.
Londra’da parkların dibinde oturmaktan vazgeçmiyor oluşum bu yüzdendir!
Özellikle pazar günleri parka gider ağaçlara ve gökyüzüne baka baka yürürüm. Yürüyüşün bir kısmı serbest bıraktığım zihnimin yaptığı çağrışımların farkına varmakla geçer, genellikle bu süreç yarım saat içerisinde bir takım yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasıyla keyiflenir.
Yürüyüşün sonlarına doğru içim, yaşadığım ana şükretme duygusu ile dolar.
Bir bütünlük duygusu ile ağaçlara sarılasım gelir! 🙂
Eğer fırsatınız varsa, parklarla da yetinmeyin daha uzun doğa yürüyüşleri yapın. Hazır havalar da yavaş yavaş düzelirken, yapılacaklar listemin başına bir hiking tatili ekledim.
8- GÜNEŞ!
Özellikle İngiltere’de yaşayanlar için bu madde çok önemli. Vitamin D eksikliği tiroidin az çalışmasına, tiroidin az çalışması yorgunluğa, depresyona ve daha nice hastalıklara alet oluyor.
Durum bu kadar vahimken, güneşi görüp evde oturmak günah! Güneşten ne kadar faydalanırsanız o kadar iyi.
Eğer İngiltere’de yaşıyorsanız, güneşli her saniyeyi dışarıda geçirseniz de yetmeyebilir. Arada kendinizi güneylere tatile götürün.
Bir iş arkadaşımın dediğine göre, güney tatillerinden edindiğimiz Vitamin D üç ay kadar dayanıyormuş.
Yani, 3 ayda bir tatil alıp güneylere gitmeli 😀
9- Kendinize mesleki yatırım yapın.
Söze terapistin ruhsal hijyen kılavuzu diye başladım, bu konuya geri döneyim. Özellikle terapistlerin bir diğer mesleki sorumluluğu devamlı bir biçimde kendilerini geliştiriyor olmaktır.
İngiltere, bu konuda da akredit terapistlerin her yıl belli bir saat mesleki eğitimlere katılmalarını şart koşmuş durumda.
Şartları bir kenara bırakırsak, kendimizi geliştirmek, yeni bakış açıları kazanmak, yeni insanlarla tanışmak zihnimizi stimüle ederek mesleki tatminimizi ve üretkenliğimizi arttıracaktır.
10-Süpervizyon
Bunu sona yazdım çünkü bu zaten ne kadar tecrübeli olursa olsun, çalışan her terapistin hayatında daima olmalı.
Her terapist, mesleğe başladığı an itibariyle bir süpervizöre ihtiyaç duyar. Sizden daha tecrübeli birinin bakış açısı hem size yol gösterecek, hem de seanslardan üzerinize kalan zor duygularla baş etmenizde size destek olacaktır. Zaman zaman farklı süpervizörlerden süpervizyon almak, ya da grup süpervizyonuna gitmek de mesleki olarak zenginleşmenize olanak sağlar.
Hangi alanda olursanız olun, sizden daha tecrübeli bir meslektaşınız ile belli sınırlar dahilinde bir ilişki kurarak (bu arkadaşlıktan daha profesyonel bir etkileşim olmalı) kendinize bir akıl hocası edinebilirsiniz.