Kıskançlık, insan olmaya dair en tatsız ve yorucu tecrübelerden bir tanesi… İçinde pek çok karmaşık duyguyu barındıran bir ruh hali ve doğru ele alınmadığında kendi kendini gerçekleştiren bir felaket tellalı.
Kıskançlığı doğru ele almak derken, güvenli bir alanda, kıskançlıkla dürüstçe yüzleşmekten ve bize söylediklerini fark etmekten bahsediyorum.
Özel hayatımda kıskançlığını açık yüreklilikle ifade eden çok az insana rastladım. Onlar da genellikle aldatma-aldatılma geçmişi sebebiyle (yani bir nevi meşrulaştırılmış bir kıskançlık) kıskandıklarını dile getiriyorlardı. Çoğumuz için kıskançlığı kabullenmek, güçsüzlüğü kabullenmekle eştir ve bundan kaçarız.
Çoğumuz, konu kıskançlık olduğunda derhal defansa geçeriz.
Egomuz haykırır:
”AAAAAA NALAKASI VAR YA! Ben onu mu kıskanıcam! BEN Mİ onu KISKANICAM!
Yok ya bana ne, mutluluklar dilerim!”
Kendinize biraz şefkat gösterin.
Kıskanmak utanılacak bir şey değil, bu güçlendirmek istediğimiz yönlerimizin olduğunun habercisi. Hayat, ulaşmak istediğimiz bir şey olmasaydı çok sıkıcı olurdu.
Çocukluğumuzdan bu yana bizi güçlendiren şey aslında kırılganlıklarımızın üstesinden gelme mücadelemiz.
Sevilmek, sayılmak, iyi olmak, kabul edilmek istiyoruz.
Çocukken ailemizin ilgisini üzerimizde tutmak, arkadaş gruplarında popüler olmak, okulda, iş hayatında, aşk hayatında hep iyi ve başarılı olmak…
Kabul edilmek, güç sahibi olmak, VAR OLMAK, kendimizi ve gücümüzü kanıtlamak istiyoruz. Elbette ki isteyeceğiz, bundan daha normal ne var?
Problem,bir şey eksik kaldığında bunu dünyanın sonuymuşçasına tecrübe ettiğimizde başlıyor. İlk önce korku geliyor, ardından öfke, nefret, üzüntü, tiksinme, isyan ve olumsuz davranışlar.
Bu hislerin kaynağını kendi kırılgan noktalarımızda aramadığımızda, sonsuz bir kıskançlık ve agresyon döngüsüne giriyoruz ve gerçekten de korktuğumuz başımıza geliyor.
Çok sevip, çok kıskandığımız sevgilimiz kendi özgüvensizliğimizden sıkılıp bize olan sevgisini ve saygısını yitiriyor, başka ilişkilere yelken açıyor. Kardeşimizle, ailemizle aramız açılıyor, olumsuz duygular yüzünden yapıcı yönümüze odaklanamayıp o çok istediğimiz işi kaybediyoruz ve kaçınmaya çalıştığımız felaket gerçek oluyor.
Bu döngünün içinde zaman kaybetmek anlamsız. Kendimize dönelim. Döngüden çıkmanın tek yolu duygularımızı dinlemek, anlamak, adlandırmak ve yönetmek.
Kıskançlık dediğimiz korku, öfke, nefret kombosu bize aslında ne demeye çalışıyor?
Terapide güvenli bir alan yaratıp işin derinliklerine indiğimizde aslında en derin korkularmız ortaya çıkar. Yalnızlık, unutulmak, ölüm ve yok oluş.
Bu korkular herkese ait en temel korkular.
Bu korkuları gizlemeye çalışmaktansa, kırılgan noktalarımızı diğer insanlarla paylaşarak aslında varoluşumuzu her yönüyle olumluyoruz. Özellikle yakın ilişkilerinizde derinlerde yatan korkularınızı ifade etmekten kaçınmayın. Emin olun herkes bu duygulara sahip ve kırılganlıklarınızı paylaşmak kurduğunuz bağları güçlendirecektir.
Bir diğer nokta, her anı anlamlı bir şekilde yaşamak; yani içinizdeki sesi iyi dinleyip her ne yapıyorsanız severek, isteyerek yapmak.
Kendinize sorun:
Ben ne istiyorum?
Bu dünyaya bir kere geldiniz ve süreniz kısıtlı. Bu zamanı nasıl geçirmek istiyorum? Hayatınızdan, ilişkilerinizden, işinizden beklentileriniz neler? Benim neye ihtiyacım var?
Sizi heyecanlandıran, iştahlandıran şeyler neler?
Kıskançlığın içinde gizli yapıcı mesajı keşfedin ve sizi olumlu yönde değiştirmesine izin verin.
Performans odaklı kıskançlıklarda işin sırrı, olduğunuz kişi olarak eşsiz ve değerli olduğunuzu kabul etmek ve kendinizi diğerleriyle kıyaslamayı bir kenara bırakmakta.
Yapmamız gereken şey, hedefimize giden yolda eksik olduğumuzu hissettiğimiz yönler varsa, ki her zaman vardır, bu alanlarda gerekli adımları gerçekçi bir biçimde belirlemek ve kendimizi geliştirmek.
Sosyal ilişkilerde yaşanan kıskançlıklar ise genelde değersizlik, önemsizlik temalarının altından beslenirler.
Unutmayın! Siz önemlisiniz, kendinizi kimseyle kıyaslamayın.
Sizinle kurduğu bağdan beslenecek, varlığınızla iyi geleceğiniz milyonlarca insan var.
Bu dünyada, her zaman, her yerde, birilerinin size ihtiyacı var.
Önce kendi ihtiyaçlarınızı belirleyin ve giderin, bunu yaparak kendinizi başkalarıyla kıyaslama alışkanlığının önüne geçebilirsiniz.
Çevrenizdeki insanlarla bağ kurmak, size güçsüz hissettirenlerle savaşmaktansa tam da kaybetmekten korktuğunuz kişilere açılmak, korkunuzu ve öfkenizi yenmenize yardımcı olacaktır.