Kendini sevmek özellikle bizim kültürde bencillikle bağdaştırılır, kendimizi dünyalar kadar sevsek de çaktırmayız.
Gittikçe yalnızlaştığımız bugünlerde, artan ihtiyaca cevaben hızla büyüyen self-help literatürünün ve de terapistlerin dilinden düşmüyor: Kendinizi seviyor musunuz? Kendinizi sevmelisiniz! Kendinizi sevin!
Bu fikri kendi hayatımda cömertçe kullansam da ilk bakışta bu işte bir sevimsizlik, bir yapaylık var sanki… değil mi?
Belki de değil. Şimdi kendinizi sevmenin 50 tonundan hiç değilse bir iki tanesine göz atalım.
Kendini sevmek ne demek?
‘Kendimi seviyorum’ cümlesi, ilk etapta aklımıza kendimizi yüzeysel olarak şımarttığımız anları getiriyor. Kendimiz için alışveriş yapmak, köpüklü banyolar, güzel bir yemek… Sistemin bize ‘kendinizi ödüllendirin’ diye dayattığı bir takım hoşluklar. Yeter mi? YETMEZ…ama EVET!
Eğer ihtiyacınız olan şey buysa kendinize güzel bir yemek ısmarlamanızda hiçbir sakınca yok. Bu da bir sevgi göstergesi. Ancak kendini sevme meselesi bu kadar basit değil.
Kendini sevmenin ilk ve belki de aslında tek şartı kendimize karşı DÜRÜST olmak!
Kendimizle dürüstçe temasa geçmediğimiz takdirde dolu dolu bir hayat yaşamak pek de mümkün gözükmüyor. Dolu dolu bir hayat yaşamak, ‘zayıflık’ olarak algılanan hassas, kırılgan taraflarımızın ve ihtiyaçlarımızın farkına varmak ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmekten geçmekte.
Hayatımızda bir şeyler yanlış gittiğinde duygular ve beden buna kayıtsız kalmaz. Bilinç düzeyinde biz bir şeyin farkına varmasak dahi,ya bir yerlerimiz ağrımaya başlar, ya kilo alırız, ya hasta oluruz, ya uyku düzenimiz bozulur, panik ataklar gelir… ve bu liste daha uzar gider.
Değişimden korkmadan, dürüstçe içimize dönüp aslında neye ihtiyacımız olduğuna dikkatle bakmamız gerekir.
İçinizde anlamlandıramadığınız bir sıkıntı mı var? Bir durup düşünün. Acaba bu duygu size ne anlatmak istiyor? Size hangi ihtiyacınızı hatırlatmaya çalışıyor?
Cesur ve dürüst bir hassasiyetle önceliklerinizi gözden geçirdiğinizde, bu olumsuz duyguların üstesinden geldiğinizi ve hayatınızda olması gereken değişimlerin ardı ardına gerçekleştiğini göreceksiniz.
İnsan sosyal bir yaratık olduğundan, bu dürüstlüğü tamamen içimizde yaşamak da insanı tatmin etmiyor. Yani, kırılganlığımızı kabul ettiysek, artık bundan utanmıyor hatta gurur duyuyorsak bunu başkalarından gizlemenin bir manası yok.
Zayıf noktalarımızı, ihtiyaçlarımızı başkalarıyla paylaşmak (aka dertleşmek) insan olmaya dair en tatlı şeylerden bir tanesi. Bu şekilde güçlü bağlar kurup, insan olmaya dair tatsız bir gerçek olan ‘yalnızlık’ hissini kısmen dindirebiliyoruz.
Bu süreçte, zayıf noktalarımızı kimseye çaktırmamaktansa, durumla nispeten de olsa barışıp ‘yani kendimizi sevip’ çevremizdekilerden ya da bir profesyonelden yardım istemek işimizi kolaylaştıracaktır.
Kendinizi sevmek, kendinizi diğer insanların önüne koymak anlamına gelmez. Dürüstçe neye ihtiyacınız olduğuyla yüzleştiğinizde, zaman zaman size iyi gelecek olan şeyin kendinize yeni bir telefon almak değil de, başkalarıyla bağ kurmak birilerinin elinden tutmak olduğunu fark edeceksiniz.
Kendini sevmek hali, aslında kendimizi yargılamadan dikkatle dinlemek ve insan olma tecrübemizi her yönüyle kabul ederek sevmek demek. Bu tek seferlik ya da dönemsel bir egzersizden ziyade, hayatımızı olabildiğince değerlendirmemizi sağlayan bir tavır.
Bir nevi varolma sanatı.